30 Ekim 2016 Pazar

Bulanlara

Gecenin bir vakti benim burada ne işim var diyemezsin. Bir şeyler dinlersin ve belki de paylaşırsın. Hoş gelmiş miyiz zaman gösterecek ama öncesinde sizlere, yollara, gecelere, şafaklara, tan yerine, kızılcık şerbetine, kuşburnulara, hiroşimaya, vietnama, insanlara veyahut hayvanlara bir şiir bırakacağım. 
Belki de hoş bulurum sizi kim bilir?

hazret-i ömer olsa

ağzımı yüzümü dağıtırdı
iftar sonrası çay ve sigaralardan
hazret-i ali kale bile almazdı şu bitirme tezini
bir evsizle çorba içecek kadar cesur olmadığım duyulsa
ensar kız vermezdi
medineli çocuklar
tebessümler fırlatırdı kalbim kanayana dek
tenimi ilk gazvede bırakıp kurtulmak belki
bakışlarıma mescidin kumları bile fazla


bir naat yazacak yaşa gelmedim henüz
ezberimde rimbaud ve masamda heidegger
bütün bildiklerim sol cebimde silahsız bir şarjör olarak
beni şimdi en fazla casus yapar, kılığım da müsait
sakallarımdan ahirete iman ettiğim anlaşılmıyor
namaz kılarak bir dünyayı gözden çıkardığım söylenemez
kot pantolon, tişört, beyoğlu ve iyi günler
kılığım da müsait, özel bir görev için, hep burada
orta sınıf kureyşliler arasında yaşamaya

bir naat yazacak kadar yaklaşamadım henüz

bankaya dilekçe yazıyorum, boğaziçine proposal
geceleri namık kemal’le gazeteler çıkarıyoruz
-ona artık göğsümün daraldığını sormak istiyorum
göğsümü yani bir tövbe gerekli yani toprağa sokulmak
yani mesela yani demek bile nasıl bir şiirsizlik
çünkü mustafa reşid paşa ingilizlerle baltalimanında
sonra birkaç savaş sonra kemalizm sonra reklamlar

mescidi yıldızların altında

ve mescidinde yıldızlar
başımı kaldırsam bir, şu gavur dünyadan
şu çok yapışkan, çok sırnaşık ve sürtük
ey bin kocadan arta kalan ekonomik kalkınma
ey sehersiz, kuşluksuz, şafaksız uyanmalarım
ruhü’l-kudüs dudaklarımızı okuyor uzaktan

ne gelir elimizden türk şiirinden başka

elyesa koytak